Selametle Yolcu...

Fani dünyada nerelerden geçmedik, nerelere uğramadık ki... Şimdi de bu sayfadan geçtiyse yolun, sana da selam dostum... Yolun açık, vardığın yer gün gibi aydın olsun..

19 Şubat 2008 Salı

Yakarışlar

İlahi, kaderim döndü dolaştı bir çıkmaza kilitlendi. Şimdi ne yana dönsem her yer uçurum. Senden bir şey istemeye yüzüm yok. Bu uğradıklarım, kendi ettiklerimin faturasıdır. Ama sen Rahman’sın; bize, yaptıklarımızla değil, sınırsız merhametinle muamele edesin.
Boğazımıza kadar bataklığa saplandım. Hiçbir yol yordam bilemedim; ”Yap!” dediklerini yapmadım, “Yapma!” dediklerinden sakınmadım. Dünyaya daldım, bütün hücrelerim istikamet kaçkını, geceler boyu yanlış yolları adımladım, yasak meyvelere hücum ettim. Anlık zevklere balıklama daldım da, sonumu hiç düşünmedim. Bir kulunun beni çarpık görmesinden sıkıldım da, ezelden ebede her şeyi her haliyle gören Sen’den utanmadım. Ama Sen ‘gizli ayıpların perdesini kaldırmayansın. İçimde ufak da olsa bir pişmanlık parıltısı ve bir gün ayağa kalkıp istikamet üzere yürümeye dair bir ümit kırıntısı varsa, Sen en isabetli mehil vericisin...
İlahi! Muazzam bir servetin müsrif ve nankör bir mirasyedisi oldum. Bana verdiklerinin kıymetini bilemedim. İçimde, gelecek nesillere taşıyabileceğim bir ‘ emanet şuuru’ filizlendiremedim. Yarını, onun da ötesinde ‘büyük gün’ü düşüneceğime, çoğu zaman günübirlik yaşadım. Bu yüzden hep düştüm, hep kaybettim. Böylece Sen’in nazarın da ‘zelil’ olanlara el açar duruma düştüm.
Ama Sen iyilik ve nimetleri karşılıksız olarak verensin, kalpleri çevirensin, düşüp yuvarlananları tekrar yüceltensin. İlahi! Sen’in yarattıklarına bakışımı usulünce ayarlayamadım. Sen’in sonsuz bir merhamete sahip olduğunu bile bile, insanları kendi dar bakışıma göre değerlendirmeye, damgalandırmaya kalktım. Şümullü bir tanıma çabası yerine sınırlı bildiklerimle insanları karaladım, yakında olsun uzakta olsun, insanların niçin böyle davrandıklarının ve dediklerinin sebeplerini araştırmak yerine, o davranışı veya o sözü şaşı bir bakışla muhakemeye kalkıştım ve her seferinde de yanıldım. Çünkü Sen her insanı tek cepheden bakılarak anlaşılamayacak kadar kompleks ve mükemmel bir ruh ve şahsiyetle yaratıyorsun.
Ey! Merhameti Gazabını Geçen! Ben kim oluyorum da bir insanı küçük bir yanlışı yüzünden mahkûm ediyorum. Asıl ölçü, ‘Tartı günüde hükmünü ortaya çıkaran Sen’sin’ hakikati değil mi? Ben kim oluyorum ki, insanları keskin bir ak-kara çizgisine mahkûm ediyorum.
İlahi! Bugüne kadar içime ne kadar pişmanlık biriktirdiysem hiçbirinden tutunacak bir dal yeşermedi. Pişmanlığım kaygan bir yamaca konduğundan boşluğa yuvarlandı. Bu arsız nefsime hiç söz geçiremedim. Sürekli ‘Yarın, yarın…’ deyip durdum. Ama bu yarınlar öyle birikti ki, altında ezilecek duruma geldim. Benim gafletimde biriken kir balyaları, yeryüzüne bin defa yeniden gelsem de temizleyemeyeceğim kadar birikti.
Ama Sen isyankârlara bile müsamaha edensin, musibetleri hafifletip zorlukları kolaylaştıransın. Feryatla kendisine koşanların yangını söndürensin...
İlahi, öte tarafa azık hazırlığı yapamadık. Her taraf cayır cayır... Sağduyu, acıma, yardımlaşma, diğerkâmlık, hoşgörü duyguları gönüllerin en derin yerlerine kaçmış sanki.. Ve ben bugüne kadar etrafımda olup biten bütün çarpıklıkları hep başkalarından bildim. Hiç dönüp aynaya bakmadım. Kendi yanlışlarımı, hep gündem dışına ittim de başkalarınınkini devleştirip atışa geçtim. Bilmiyorum ki, benim yanlışlarımın başkalarınınkini semirten güçlendiren, teşvik eden gizli uzantıları vardır. Bilmiyordum ki, bu ‘ben’ kendi içine tutarsa aynayı, etraftaki karanlığın kendi içinden çıktığını görecekti. Ne yazık ki bu “ben” bu gerçeğe yüz çevirerek, geçici heveslerin, menfaatlerin kirli sularında debelenmeyi tercih etti. Ama Sen her şeyi kendi nuruyla aydınlatansın. Her gizliyi aşikâr edensin, her şeyi her haliyle göresin, ilmi her şeyi kaplayansın.
İlahi, insanlık olarak hayatı mânâsız bir eşya, kavram kalabalığına boğduk, gereksiz bin bir ihtiyaç icat ettik, sonra da bunları vazgeçilmezler tahtına oturttuk. Ve her gün boğaz boğaza gelip nice ıvır zıvır yüzünden gönül kırdık, birbirimizi yaraladık, hatta öldürdük. Sen’in ölçülerinle ’ kıymetli ’ olanı görmezden geldik, hiçbir değeri olmayanı devleştirip başımıza bela ettik. İlahi, fıtratın tabii dengesini alt-üst ettik. Hava, toprak, tabiat, bizim yanlış tasarruflarımız, hırs ve çıkar emellerimiz yüzünden dengesini yitirdi. Soluğumuz havanın sıhhatinden şüphe eder olduk. Toprak ürün vermez oldu, suyun bile tadı kaçtı. Ama Sen her şeyi yeniden düzene koyup, maddi-manevi kirlerden temizleyensin.

Ey tohumları sümbüllendiren, bize yeniden boy verip serpilme fırsatı tanır mısın? Ey ancak kendisinden kurtuluş istenen, kurtuluşu başka yerlerde arayan bu şaşkınlara basiret verir misin? Aslında bunu hak etmesek de?
Ey bütün mahlûkata yumuşaklıkla muamele eden, günahkârlara ceza vermekte acele etmeyen, her şey olup bitmeden bize kendimize dönme iradesi ve gücü verir misin?
Ey sanatlı eserlerin sanatkârı, bize gerçek sanatın sırlarını kavratmanı diliyoruz.
Ey gurbettekilerin sahibi, bu ruh gurbetinden çektiğimiz acılarımızı hafiflet.
Ey çaresizlerin duasına cevap veren, bizi gerçek dua şuuruyla donat, istemeyi bilenlerden öyle.
Ey her şeyden sevgili, bizi gerçek sevgiyi sahtesinden ayırt edebilip, sahte sevgiye yüz vermeyenlerden eyle.
Ey en iyi can yoldaşı, ey sonsuz ikram sahibi, ey kimsesizlerin kimsesi, ey gönlü kırıklara acıyan, ey sessiz inleyişlerin imdadına koşan, ey kullarını kötü akıbetlerden sakındıran, ey itilip kakılmışların izzet kucağı, ey kırık dökükleri tamir eden ve ihtiyaçları gideren, ey sığınmak isteyenlerin sığınağı! Bu gurbet, duyarsızlık, hissizlik, itilmişlik, yıkılmışlık, gadre uğramışlık, dışlanmışlık, parçalanmışlık çölünde bizi yalnız bırakma. Hepimize yeniden derlenip toparlanma fırsatı ver, tekrar birbirimize tutunma şuuru ver. Bütün insanlığı kucaklayacak ızdırap duyma hassasiyeti ver. Bizi kendi nefsimizle baş başa bırakma, bizi bir an bile Sen’in gözetleyiciliğinden, koruyuculuğundan, rehberliğinden, uyarıcılığından uzak tutma…

~Amin~

Hiç yorum yok: