
Rüya...
Ruhumuzun her gece uğradığı efsunlu coğrafya. Göz kapaklarının ardına yuvarlanmış öte dünya. Herkesin eşitçe yaşadığı hayâl ülkesi. Uykumuzun orta yerinde kurulu büyülü şehir... Yüzümüzü kırışıksız seyrettiğimiz âyinemiz. Çocukluğumuzu düşürüp yitirdiğimiz dipsiz kuyumuz. Çeşmesinden sular içtiğimiz uzak köyümüz. Ötelere kanat çırptığımız âşina kıyımız. Rüyâmız...Nefes nefese koşuştuğumuz sığınağımızdır. Mahzun kalplere serin teselliler indiren sağanağımızdır. Işıktan çiçekler devşirdiğimiz ilkbaharımızdır. Ardısıra cennete uçtuğumuz balonumuzdur.
Rüya yağmur...
Rüya ışık...
Gökkuşağımız rüya...
Altından geçip geçip sevindiğimiz sonsuzluk köprüsü. Suların durup dinlendiği an: Rüya.Güneşin eğilip su içtiği buzlu pınar: Rüya. Yusuf'un (as) yolunu kuyuya çıkaran kapıdır rüya. Zindanlara ebedî aydınlıklar düşüren güneş rüyadır.
Rüya: Gözkapaklarının ardındaki eşitlik...
Rüya: Sssizce ve sözsüzce paylaşılan mahrem saadet...
Rüya: Ayın pencereye düştüğü yer...
Rüya: Dağın fareye gebe kaldığı an...
Rüya: Aşkın kalbe bulaştığı dem...
Rüya: Hece hece gece...
Rüya: Gecelerce bilmece...
Rüyalar adilce dağıtılır bu âlemde...
Taşı başına yastık yapan mazlumun rüyası, kalbi taşlaşmış zalimin rüyasından daha az güzel değildir.
Rüyalar elçidir bilinmeyene
Gözle görülmeyenin gözü kapalı olana bile görünür olduğunu anlatır.
Rüya komşumuzdur.
Sabaha kadar başucumuzda bekleyen dosttur. Sırdaşımızdır.
Kalabalıklarda susup sadece yalnızken konuşur.
Oğlumuz, kızımızdır...
Ki hepimiz anamızın babamızın rüyası iken uyanıverdik bu âleme, bu ortak rüyamıza...
Şimdi hepimiz bir ortak rüyadayız...
Ve aslında hepimiz birer rüyayız...
A. Cem Toprak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder