
Tersin akan sular. Başına dönmek bitimin hep. İçindeki sancıyla yıkanan kir. En çok gözlerinle bulanmış. Ve bulandırmış bildiğin ne varsa, gördüğün ne varsa. ‘kalmak ağır geldiğinde’ diyor şair, ‘gitmeli’. Ya gittiğimiz yere her şeyi götürmeye ne demeli? …
Bir zaman ara’lığında sıkışmak şimdi durup kendini, aslını dinlemek. Atılan çığlıkların içimize düşmesi. O düşmelerde yüreğimizi incitmek. Büyüyünce geçer mi annem, geçer mi bu kara kâbuslar, aklanır mı kendinden?… Ya bu gitme isteğinin hükmü, ne zaman geçer benden? Oysa annem ‘yakın yerde soluklanacak gölge bana yok’ işte o yüzden düşlerimi şairin cümlesine dayadım ve inandım. Herkes kadar. Ama ‘ aslı yokmuş dinlediklerimin’. Yine de bağırdım hayatın yüzüne, hayatın yüzüne kustum asıl’sız yanımı.Ve hani demişti ya şair ‘uzun yollara çıkmaya hüküm giydim’, işte ben en çok şairin o cümlesinde çoğaldım. Düşlerimi o cümleye dayadım. Ve o cümleyle büyüttüm, bildiğim ne varsa o cümleye öğrettim. Şimdi o cümle’den ibaretim.
Yollar! Uzun, ince, keskin, kanlı ve dişi yollar! Bazen kendine bile yol olamayan yollar! Kaç adımı koynunda gizler, kaç ağrılı adımı?… Tehdit edici bakışı. Bu hüküm, bu gitme isteği, bu kendi içine sığamamak, hayatı bile kendi içinde boğduğun anda kaçma isteği niye, sebep ne?... Ya da yaşama isteği, ölümü severken, ölürken, ölmüşken, sebep ne?… Şair yine söze karıştı bilgelik güdümüyle, hükümlü sustu… ‘hâlbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti’.
Bizi yol eden, yollara düşüren, yollardan düşüren. Aşkın adıydı. Aşk; katil, suçlu, zanlıydı. Yol mu aşk, aşk mı yoldu hayata, soruldu ve uzun soluklu susuldu, sus olundu.
Ya yol, acısını kime açar, kiminle dertleşir, taşıdığı onca yükü ne vakit, nerde nasıl bırakır?... Uzar, uzadıkça kısalır. Gitmez. Gelmez. Ama getirir ve götürür.
Yol, kimilerinin arasında kılıç keskinliğinde durur. Keser. Biçer. Yürekte inler, inletir.
Yol. Üç harf. Aşk. Bağrı yanık yol. Yol’ u bulamayan aşk. Aşk’ a yol olamayan yol…
Yol…
Isparta Yalvaç yolunda bu satırlar düştü kâğıda. Oysa içim henüz düşmüştü yol’a. Ama yol’un içime düşüşü çok önceydi. Çocukluğum daha sekizindeydi. Bulutların nereye gittiğini merak ettiğim andan beri. Her gidişe sebep diye eklendi. Ama ne yollar yetti bu sebebe, ne de bu sebep varmak için bulutların gittiği yere. O gün bugündür yol da hükümlü içimde, ben de. K’açış mıdır bu? Oysa nereye var’ırsak varalım, var(dığ)ımız yerde, bıraktığımız yer kadarız.
Yol, sen söyle, insan içinden ne zaman çıkar? ...
Kendine nasıl yol olur, ne zaman kendine kapanır… Susar…
Yol... aşk ol... düş ol…
Elif ol…
Elif Yılmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder